İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Arif Osmanoğlu

Sayfa: [1] 2 3 ... 9
1
İşletim Sistemi / Bu sorunun çözümünü bilen var mı?
« : Ocak 31, 2015, 16:09:34 ÖS »
Merhaba Arkadaşlar,
Windows ile ilgili bir sorun sanıyorum, çünkü 3dsmax dışında diğer uygulamalarda da oluyor, windows 8.1 update ettim, bir sürü eski nvidia sürücüsü kurdum ama nafile.

sistem qosmio px30 i7 ekran kartı 740m


2
Genel Sohbet / Ramazan bayramınız kutlu olsun.
« : Temmuz 28, 2014, 23:15:33 ÖS »
Sevdiklerinizle mutlu huzurlu ve güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle, ramazan bayramımız mübarek olsun.

3
Filmler / Hercules Official Trailer 2
« : Haziran 24, 2014, 17:57:11 ÖS »

4
CG Dünyasından Haberler / Furryball GPU Renderer
« : Mayıs 30, 2014, 19:43:43 ÖS »

5
Filmler / Dawn of the Planet of the Apes
« : Mayıs 30, 2014, 17:05:46 ÖS »

6




Avonsofa:

3dsmax, Vray, After Effects Trapcode Form ve Particular


İder Mobilya:

3dsmax, Vray, After Effects

7
CG Dünyasından Haberler / Isotropix Clarisse iFX
« : Aralık 08, 2013, 23:19:37 ÖS »

Alttaki konu nedense kilitlenmiş, yeni özellikleri oldukça etkileyici.

http://www.sinefx.com/forum/index.php/topic,6056.msg54271.html#msg54271






9
Bilgisayar Oyunları / Antichamber Launch Trailer
« : Temmuz 26, 2013, 12:03:24 ÖS »
İlginç bir oyun...
Matrix felsefesini baz almış...
Steam üzerinden oynayabilirsiniz...


10
Genel Sohbet / Capslar komik fotolar...vs
« : Mayıs 07, 2013, 15:46:54 ÖS »

tr3d facebook sayafasından.

11
Genel Sohbet / Takım olmak hakkında.
« : Mart 20, 2013, 20:36:45 ÖS »
Konu basketbol ile ilgili olsa takım olgusunun yaşandığı her ortamda uygulanabilecek yararlı bilgiler vermiş Messina onun için sizinde okumanızı tavsiye ederim Barış Gerçeker çok güzel çevirmiş yazıyı:

Ettore Messina Rus Futbol Federasyonu için bir sunum yapmış ve akabinde bunu da linkini yukarıda bulabileceğiniz sitede paylaşmış. Epeydir çeviri yapmadığımı düşününce, içerik olarak bu güzel bir fırsat gibi gözüktü. Açıkcası ben çevirirken keyif aldım, umarım okurken siz de alırsınız.

İşin içinde biraz acele olduğundan gözden kaçan yazım hataları olabilir, onlar önemli değil de, anlamla ilgili sürçü lisan olduysa affola...
Oyuncularınızın ne düşündüğünü bilmiyorsanız her zaman büyük bir sorununuz var demektir

Bu blog kaydını hazırlamak epeyi uzun sürdü bizim için ama benim futbol antrenörleriyle ilgili seminerimin detaylarını okumak için çoğunuz merakla bekliyordunuz. Buradan beni davet edip kendi dallarında başarılı antrenörlerle konuşma şansı veren Rus Futbol Federasyonu'na teşekkür etmek istiyorum. Benim için bir onur ve zevkti. Umarım onlar da gelecekteki çalışmaları için yararlı şeyler bulmuşlardır. Ayrıca bu metni blog'da yayınlamama izin veren RFF'ye ayrıca teşekkür etmek isterim.

***
İlk olarak sporun içindeki görevimi nasıl gördüğümü anlatmak için buradayım. Futbol ve basketbol arasında bir çok fark olduğunun net olarak farkındayım. Kimseye işini nasıl yapması gerektiğini anlatmak için burada değilim. Bu sunumun amacı benim antrenörlük konusundaki inançlarımı ifade etmek ve ayrıca şüphelerimi dile getirmek.
Futbol ve basketbol arasında üç büyük fark var. Bunların varlığının benim işimi sizinkilere göre daha kolay kıldığını söyleyebilirim. İlk olarak benim sporumda herkes her şeyi yapıyor. Her basketbol oyuncusu hem hücum hem savunmada oynuyor. Herkesin skor yapması şart. Ve futbolda bir oyuncunun topa 15 dakika boyunca dokunamaması mümkün. Maç boyunca diğer yarı sahaya geçmeyen oyuncular olabilir. Bazen bir futbol maçında kaleci maçın kaderine dair tek bir hamle yapabilir ve o kurtarış veya kaçırış maçın sonucunu doğrudan değiştirebilir. Eski zamanlarda hiç koşmayan oyuncular bile vardı futbolda, savunmaya hiç uğramayan. Ama gol atarlardı ve herkes onları severdi. Antrenörler için oldukça büyük bir sorun olduğunu tahmin ediyorum bu durumun.

Basketbolda, kadrosunda gerçek liderleri olan iyi bir takımda eğer bir oyuncu 20 sayı atarsa ama onun adamı 25'i görürse o oyuncu soyunma odasında takım arkadaşları tarafından katledilir. Sonuç olarak da basketbolun kendi doğası benimi şimi daha kolay kılıyor.
Bir diğer büyük fark ise, ben bir oyuncuyu oyundan alabilir ve sonra yeniden oyuna sokabilirim. Bu futbolda mümkün değil. Sanırım futbolda oyuncular oyundan alınmaktan nefret ediyordur.
Üçüncü fark ise, basketbolda kazanırsın veya kaybedersin, beraberlik yoktur. Bu oyuncular ve antrenörler üzerinde büyük baskı oluşturur. Bir maçtan asla 50/50 tatminle ayrılamazsın. Eğer bir başarı yoksa ortada, başarısızlık vardır.
Belirttiğim bu şeyler bana göre benim işimi sizinkinden daha kolay kılıyor. Özellikle oyunuclarla olan ilişkilerimde ve oyuncuların kendi aralarındaki ilişkilerinde. Her oyuncu farklıdır. Aynı takımda 18 yaşındakiler de olacaktır, 35 yaşındakiler de. Çok zengin oyuncularınız da olabilir, normal oyuncularınız da. Aile babaları da olabilir, etrafında hatun kümesiyle gezenler de vesaire. Bir çok farklılık vardır.

Bu nedenle öncelikle anlamamız gereken şey oyuncuların takım ve takım başarısı üzerinden düşünmediklerini kabullenmektir. Hepsi ilk başta ve en çok kendilerini düşünürler. "Ben" her zaman "biz"den önce gelir. Onlardan başka türlü davranmalarını bekleyemeyiz çünkü normali budur. Profesör Maslow kendi kişisel gereksinimlerinin basamaklarını uzun süre önce tanımlamıştır; ilk önce yemeniz, içmeniz ve uyumanız gerekir, sonra da başka insanlar tarafından beğenilmek vesaire.Oyuncular da bundan farklı değildir. Daha iyi kontratlar isterler, daha uzun kariyerler, sakatlıktan dönenleri hâlâ oynayabileceklerini göstermek ister, gençler yaşlıları aşabileceklerini göstermek, yaşlı oyuncular kendi oyunda kalma sürelerini garanti altına almak ister. Hepsi halk tarafından fark edilmek ister, insanların onlardan hoşlandığını görmek ister. Bir oyuncu takım hedeflerine ulaşmanın kendisini kişisel hedeflerine de ulaştıracağını anladığı sürece takımın başarısına yatırım yapar. Ancak kendi kişisel konumunun sorun yaşamaya başladığını hissetmeye başladığında kendini korumayı diğer her şeyin önüne koyar.

Bir kaç yıl önce İtalya'da yapılan bir araştırma sezona kötü başlayıp sonradan toparlayamayan futbol takımlarının fazla sayıda kiralık oyuncu barındırdıklarını göstermişti. Bu basitçe açıklanabilir bir durum. Organizasyona aidiyet hissi yoktu. Ben buralı değilsem ve takım kötü oynuyorsa ben sadece kendimin iyi oynamasına odaklanırım. Takımı sabote etmiyorumdur, kesinlikle! Sadece takım yeterince iyi gitmiyorsa kişisel olarak kendi pozisyonumu düşünmeye başlarım. Mesela ben savunmadaki o adama yardımcı olursam, bana kimse yardım edecek mi? Yardım etmek için ben o adımı atmadan önce etrafıma bakıp benim açığımı kapatacak birilerinin olduğundan emin olmalıyım. Ve eğer bir takım arkadaşımın topla ne yapacağından emin olamıyorsam topu ona vermekte tereddüt edebilirim. Böyle şeyler takımı öldürür.
Ben tamamen oyuncuların takım başarısıyla kendi kişisel hedefleri arasındaki net bağlantıyı görmek zorunda olduklarına inanıyorum. Eğer görmüyorlarsa anında bir grup birey gibi davranmaya başlarlar.
Bir antrenörün hatırlaması gereken önemli bir şeydir bu. Ve doğaldır, oyuncunun kötü karaktere sahip olduğunu göstermez bu. İşler tepe taklak gidiyorsa kimse sorumluluk almak istemez.

Oyuncuların topu paylaşmak istememelerinin arkasında çeşitli nedenler vardır. Benim görevlerimden biri de bunun neler olabileceğini bulmaktır. "Topu vermek istemiyor çünkü o bir gerizekalı" demek fazla kolaydır. Bir oyuncuya "bencil" etiketi yapıştırıp onu takımdan kesmeden önce bu tavrın gerçek nedenini anlamanız gerekir.

Ben daha gençken bir antrenör olarak antrenörlük felsefesi ve metodu geliştirmem gerektiği öğretildi bana. Burada felsefeden kasıt oyuncularıma neleri öğretebileceğim neleri öğretemeyeceğimdi. Antrenörlük yapmaya başladığımda öğrenmenin tek yolu daha yaşlı ve tecrübeli antrenörleri gözlemlemekti. Video yoktu, DVD yoktu, kilinikler yoktu, hiçbir şey yoktu. Ara sıra eli yüzü düzgün bir kitaba denk gelebilirseniz şanslıydınız. Bugün sadece bir tarayıcı açıyorsunuz ve sindirebileceğiniz tüm bilgi önünüzde.
Bu yüzden, bugün farkı yaratan şey bütün o bilgilerin içinden nasıl seçim ve süzme yapacağınızı bilmek. Sahip olduğunuz bilginin hangi kısmını oyunculara aktarabileceğimizi bilmek gerçekten çok önemli. Teoride ben sporumla ilgili çok fazla şey biliyorum. Soru şu, benim sahip olduğum bilgilerin ne kadarı şu anki oyuncularım tarafından alınabilir? Kaç tane defansif ve ofansif oyun planını öğrenip etkin bir şekilde uygulayabilirler? Her oyuncu grubu bu yönten eşsizdir ve benim sahip olduğum bilginin ne kadarını onlara aktarabileceğimi çözmem gerekir.

İkinci olarak kendi kendime ne tarz bir antrenör olmam gerektiğini sormam ve buna karar vermem lazım. Oyuncularımı geliştirecek miyim yoksa halihazırda bildikleri ve uygulayabildiklerini kullanmanın en iyi yolunu mu arayacağım? Ve oyuncular, gelişmek istiyorlar mı yoksa onlar da sadece özelliklerinin en etkili şekilde kullanılmasını mı tercih ediyorlar? Çünkü bazen oyuncular, özellikle de veteranlar değişmekten korkar. Bir kaç şey bilirler ve sadece onları yaparken rahat hissederler. Yeni bölgeler keşfetmeyi sevmezler.
20 yıl önce İtalya milli takımını çalıştırdım. Ondan öncesinde çok uzun zamandır genç oyuncularla çalışıyordum, o yüzden milli takım oyuncularına her sabah uygulamaları için kişisel idmanlar vermeyi denedim. İyi bir fikir gibi gelmişti çünkü oyuncuların gelişimine yardımcı olmanın işimin bir parçası olduğunu düşünüyordum. Ama gün bittiğinde en iyi oyuncularımdan biri bana geldi ve şöyle dedi "Koç, ne yapmaya çalıştığını anlıyorum. Takımın sahanın sol tarafında nasıl oynaması gerektiğini göstermeye çalışıyorsun. Benim sol elimi daha çok kullanmamı istiyorsun. Ama bu yanlış. Sağla dribling yaparken, şut çekerken ve pas verirken ben iyi benim. Senin koç olarak görevin benim becerilerimin düzgün kullanılmasını sağlamak". Sorun tam da oradaydı. Ben ona yardımcı olduğumu zannediyordum, ama o tam tersini düşünüyordu. Sadece altını çizmek için, oyuncularınızın ne düşündüğünü bilmezseniz her zaman büyük bir sorununuz var demektir.

Herhangi bir iş kolunda üç tip yönetici vardır - kaynaklarını kullanan ama sonuç alamayan, tüm kaynaklarını tüketen, insanları yoran ama sonuç alan ve son olarak da çok küçük grup bir yönetici vardır ki onlar kaynaklarını çoğaltır, sonuca da ulaşır ve altındaki organizasyonun onlar ayrıldıktan sonra bile işleyeceğini garanti altına alır.

Bizim iş kolumuzda da aynısı geçerli. Bazılarımız için bizim kulüplerimiz biz gittikten sonra çakılıyorlar. Bu bir görüş değil, bir gerçek. Futbolda bir çok örneği var bunun. Bir de bazı antrenörlerle yaşanan durumlar var ki, her ne olursa olsun onlar ayrıldıktan sonraki 1-2 sene boyunca takımları başarılı olmaya dar eğilimlerini koruyabiliyorlar.

Her iki yaklaşımda da doğruluk mevcut. Ama herkesin hangi tip antrenör olacağına karar vermesi gerek. Kaynaklarını iyileştirmek midir niyeti yoksa sadece kullanmak mı? Onlar için ne tarz bir antrenör olmayı planladığınızı hem kulüp hem oyunculara karşı net bir şekilde ifade etmek çok önemli.
Felsefi olarak bir başka fikir olarak inandığım bir başka şey de mesleğimizin terziliğe benzerliği. Sizin felsefenize uyacak oyuncuları sınırsız bir şekilde tek tek seçebilmek gibi nadir rastlanan bir fırsata sahip değilseniz, felsefenizi elinizdeki oyuncu topluluğuna göre adapte edebilmeniz gerekir. Bazen piyasada gerçekten kaliteli oyuncular bulabilirsiniz ama bu sisteminize uyacakları anlamına gelmez. Bu durumda adapte olmanız gerekir çünkü oyuncularınızı zorlarsanız, onları sisteme "tıkmaya" çalışırsanız becerilerinin altında oynamaya başlarlar. Basketbolda bir çok tarzda oynayabilirsiniz, tempo, yavaşlatma, perdelemelerden yararlanma, katlar vesaire. Normalde belli bir kadronun genel olarak benim fikirlerime nasıl adapte olacağını tam olarak anlamam en az 2-3 ayımı alır.

Öğretme metotları için de, oyuncularımıza denemelerini söyleriz, hata yapmalarını ve onlardan ders almalarını. Öğretmenin en kolay yolu budur. Hepimiz yapabilliriz bunu. Deneme yanılma metodolojisidir bu. Öğrenmenin en temel yolu - yeni bir şey görürsün, onu denersin, hatalar yaparsın, onlardan öğrenirsin ve adım adım yaptığın şeyde daha iyi olursun. Benim ihtiyacım olan zorlukları nasıl yeniden yaratabileceğim ve oyuncularıma yeni zorlamalar bulabileceğim konusunda net fikirler bulmaktır.
Örneğin, benim 8 yaşındaki oğluma merdivenin en üstüne kadar basamakları dörder dörder sıçrayarak ulaşmasını söylersenir biz kaç kez dener, beceremez, yapamayacağını anlayınca da göreve olan ilgisini kaybeder. Teker teker basarak çıkmasını istersem bu sefer de kolaylıkla yapar ve bir şey öğrenememiş olur. Çok zor demek ilgi kaybı demek, çok basit demek zaman kaybı demektir. Oğluma bir şey öğretebilmek için her gün hayalgücümü kullanmak zorundayım, onu zorlayacak durumlar ve görevler yaratmak ama aynı zamanda da gerçekçi bir şekilde aşılabilecek şeyler olmalarını sağlamalıyım.
Hem oğlumun hem oyuncularımın ilgi ve dikkatini sağlayabilmek için, her gün onlar için mantıklı zorluklarla karşılarına çıkmam gerekiyor. Bu da neticede bir antrenör olarak benim en büyük gündelik zorluğum.

Ayrıca takım içerisinde diğer oyuncuları zorlamama yardımcı olacak 2-3 oyuncu da bulmalıyım. Ve eğer oyuncularıma hata yaparak öğrenmelerini söyleyeceksem bu hatalara karşı doğru düzgün bir tavır geliştirmelerine de yardımcı olmalıyım, sağlıklı bir tahammül geliştirmelerine de. Bu kısım teoride iyi bildiğim ama gerçek hayatta zorlandığım kısım işte. Her zaman yeterli sabra sahip olamadığımı itiraf etmeliyim.
İki tür hata vardır, zihinsel ve teknik. Bunların ikisine aynı davranamaz, aynı tepkileri veremezsiniz. Teknik hatalar çoğu zaman ben teknikleri kontrol etmediğim için olur. Bir oyuncu şutu kaçırır çünkü dirseği biraz dışarıdadır. Bunu da sırf ben ona sürekli bağırdığım için düzeltmeyecektir. Teknik hatalar çok daha fazla sabır gerektirir.

Zihinsel hatalar ise genelde çok yüzeysel davrandığınız için olur. Top sizdedir örneğin ve savunmaya bakmak yerine hücuma odaklanmışsınızdır. Futbolda da aynı olduğunu düşünüyorum, şayet top sizdeyse ve savunmaya bakarsanız o zaman takım arkadaşlarınızın boşluğu nerede ve nasıl bulacağını daha iyi tahmin edebilirsiniz. Ama hücumun hareketlerine takılırsanız büyük olasılıkla hata yapacaksınızdır çünkü sizin iyi durumda gördüğünüz bir oyuncu siz topu ona aktarana kadar geçecek bir kaç saniye içerisinde büyük olasılıkla kapatılacaktır. Zihinsel hataların çoğu yeterince dikkatli olmadığınız için olur, yüzeysel olduğunuz için. Burada benim görüşüme göre, bir antrenör olarak başka türlü tepki vermelisiniz. Zihinsel hata yapan oyuncularınıza gerçekten sert olmalısınız.

Bizim işimiz oyuncularımızın teorik olarak imkansız olanı yapmalarına yardım etmek. Düşünceleri içgüdülere dönüştürüyoruz. Oyuncularımızın durumları okuyabilmelerini ve bir noktadan sonra saniyenin kesirini bile kaybetmeyecekleri kadar hızlı tepki verebilecekleri hale getirmelerini istiyoruz. Arrigo Sacchi AC Milan'a ilk geldiğinde olan buydu. Momentumu değiştirmek ve sistemi alana dönüştürmek istedi. Oyuncuların yeni sistem içinde düşünebilmeyi öğrenmeleri yaklaşık altı ay sürdü. Bu ilk altı aylık periyotta Maldini ve Baresi gibi büyük oyuncular bile o kadar yavaş tepki veriyorlardı ki, adeta robot gibiydiler. Ama sonrasında düşünmek ve tepki vermek işleri o kadar hızlı olmaya başladı ki sadece içgüdüleriyle oynarmış gibi gözükecek hale geldiler.

Aynı şey basketbolda da geçerli. İlk bir kaç ay oyuncularını topu alır, düşünür ve ancak ondan sonra bir şey yapar. Her şey hatalar üzerinden elde edilir, o yüzden de ben bunları sağlıklı bir şekilde ele almanın önemi üzerinde çok sıkı duruyorum. Video seanslarını düşünün mesela. Bazı oyuncular onları hatalarından dolayı mahvetmek için videoyu önlerine koyduğunuzu sanırlar. O yüzden video seanslarında soyunma odalarındaki çocuklar gibi davranırlar. Bilirsiniz, küçük çocuklar idman sonrası soyunma odasına girdiklerinde bazıları utandıkları için duşa bile girmez, bazıları iç çamaşırlarıyla yıkanır, ama kimisi de hiç baskı hissetmez ve gerçek erkekler gibi çıplak takılır. Video önlerine geldiğinde de oyuncular bazen hata yaptıklarını gerçeğini kabul bile etmezler. Herkesi nerelerde doğru ve yanlış olduğuna ikna etmeye uğraşanlar vardır. Hatalara tepkiler ise değişi ve bunları ele almak için sağlıklı bir tavır geliştirmek bunun için hayati önem taşır.

Tekrar ederim, ben tam olarak nasıl yaplması gerektiğini bildiğimi söylemiyorum. Bazen aşırı tepki verdiğim, azarladığım, bağırdığım oluyor, bir videoyu ceza niyetine kullandığım, vesaire. Ama o sağlıklı yaklaşımı yerleştirmek benim kariyerim boyunca kovaladığım şey. Çünkü bir antrenörün olmazsa olmazı, işinin büyük kısmı hataları bulmak, onlarla ilgili çözümler bulmak ve o hataları düzeltmektir. Bunu çabuk çözen takım genelde kazanır. Ve kayda geçsin diye söylüyorum, azarlamanın ve bağırmanın o kadar da kötü şeyler olduğunu sanmıyorum, tabii çözüm bulmaya ve takımınızın hatalarını düzeltmeye zaman bulabildiğiniz müddetçe.
Antrenörlük metotları hakkında konuyu toparlayacak olursak, öğretinizin temellerinin neler olacağını gerçekten iyi tespit etmelisiniz. Benim için iki temel direk zamanlama ve boşluktur.
Boşluk temel olarak oyuncuların arasındaki mesafe ve topa sahip olan oyuncuyla diğer oyuncuların arasındaki mesafedir. Boşlukları iyi şekilde korumak demek tek savunma oyuncusunun iki hücum oyuncusunu savunmak zorunda kalmamasını sağlamak demektir. Futbola benzer sanırım. Oyuncularınızı yaydığınızda onları açıktaki mevkilere koyun, böylece savunmaların onları kontrol etmelerini daha zor hale getirmiş olursunuz.

Zamanlama ise olayların sahada ne zaman olacağını belirleme kavramıdır. Pürüzsüz oynayabilirsiniz, dönen bir tekerlek gibi, veya pürüzlü hareket edersiniz. Bana göre bir hareket biterken bir diğeri hemen başlıyorsa oyunun iyi bir akışı vardır. Diyelim ben bir hücum oyuncusuyum ve boşa çıktım. Hareketim sağlamsa savunmacıma karşı avantaj elde ederim ve saniyenin bir kesri içinde boşa çıkmış olurum. Benim bu avantajımı koruyabilmem için o hâlâ bana doğru gelirken onu geçebilmem gerekir, bunun için de en ideal zamanda topu almalıyım ki hareketimi tamamlayabileyim. Bu da şu demektir, ben kendimi boşa çıkartırken top çoktan havada olmalıdır. Ama şayet takım arkadaşım pası vermeden önce biraz fazla beklerse, ben topu aldığımda savunma çoktan toparlamış olur ve bende yeniden avantaj elde edebilmek için sıfırdan başlamak zorunda kalırım.

Tekrar söyleyeyim, futbol bundan çok farklı değil. İzlediğim zamanlarda bir oyuncunun pası verip yeniden alabilmek adına koşu yapması beni her zaman etkiler. Bu doğru zamanlamadır, bir hareket biter ve anında diğeri başlar. Kötü zamanlama ise bir hareketin bir saniyelik hareketsizlikle takip edilmesidir.
Zamanlama ve boşluk benim ilk sırada düşündüğüm şeylerdir. İdmanlarda bile bunun altını çizerim ve her zaman bunu düzeltmeye çalışırım. Maçlarda da aynı şekilde, takımla molalarda konuştuğumda genelde zamanlama ve boşluklarla ilgili düzeltme ve önerilerde bulunurum. "2 numaralı seti oynuyoruz ama Milos, orada durma, diğer tarafa git ki Sonny'e teke tek için daha çok boşluk kalsın" gibi şeyler söylerim. Veya savunma açısından, belirli hareketleri önceden tahmin etmelerini söylerim ki pozisyonları erken durdurabilelim.
Benim felsefe ve metodumla ilgili bazı noktalar bunlar. Şimdi de bu sıralar üzerinde çalıştığım konular üzerine konuşmak istiyorum.
Oyuncuların arasındaki güven konusu bence aşırı önemli. Diyebilirim ki, oyuncularla antrenörler arasındaki güvenden daha bile önemli. Oyuncular birbirlerine güvenirler ve tek bir birim gibi davranırlarsa, takım antrenörü ne kadar vasat olursa olsun hedefine ulaşabilecek konumda olacaktır. Ve siz isterseniz basketbol antrenörlüğünün Einstein'ı olun, oyuncularınız birbirine güvenmiyorsa başarılı olamazsınız.

12
Genel Sohbet / Projelerde Yaratıcı Süreç !
« : Ocak 29, 2013, 16:44:22 ÖS »
Faceebook'ta gördüm çoğumuz özetliyor sanırım :)


13
Filmler / After Earth Official Trailer #1
« : Ocak 23, 2013, 12:45:37 ÖS »

14
Genel Sohbet / Real Time Trailer için hangi yazılım?
« : Aralık 30, 2012, 18:52:26 ÖS »
http://unity3d.com/gallery/made-with-unity/trailers#6912619

Yukarıda linkini verdiğim trailer unity ile yapılmış burada Süpercan'ın yapımı ile ilgili bir uygulama vardı sizce bu konuda hangi yazılım daha esnektir Unity gibi bir tabandan gitmek mi? Yoksa başka bir platform mu?

Benim gördüğüm kadarıyla cuda çıktı mertlik bozuldu artık belli başlı konular dışında bizim kullandığımız yazılımlar çok hantallar real time sistemleri bu konularda kullanmak için ne kadar doğrudur?

15
3D Studio MAX / 3dsmax sahnesini .exe olarak export etmek?
« : Aralık 25, 2012, 14:41:30 ÖS »
Lumion Unity benzeri programlar olmadan kendi içinden .exe olarak sahneyi publish etmeye izin veren bir plugin vardı, şu an lazım olduğu anda aklıma gelmedi benzeri yöntemler içinde tavsiye edeceğiniz bir uygulama varsa memnun olurum.

16
https://vimeo.com/56092392

3dsmax,vray,afterfx.

17
Genel Sohbet / illüminati oyun kartları deşifre PLAY CARDS
« : Ekim 08, 2012, 13:14:32 ÖS »

18
sonra, varlikli bir adam konustu: "bize vermekten bahset."

ve o cevap verdi:

"sahip olduklarinizdan verdiginizde,
çok az sey vermis olursunuz;

gerçek veris, kendinizden vermektir.

çünkü sahip olduklariniz, yarin ihtiyaciniz olabilir
diye saklayip korudugunuz seylerden ibaret degil mi?

ve yarin, kutsal sehre giden hacilari takip ederken, kemiklerini,
iz birakmayan kumlara gömen fazla uyanik bir köpege ne getirebilir?

ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan baska birsey degil midir?

kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

çok fazla seye sahip olup, çok az verenler, bunu
gösteris isteyen gizli arzulari için yaparlar,
ki bu da armaganlarini yararsiz kilar.

ve bazilari vardir ki, çok az seye sahiptirler ve hepsini verirler.
bunlar hayata ve hayatin definesine inananlardir,
ve kasalari hiç bos kalmaz.

bazilari sevinçle verirler, bu sevinç onlarin ödülüdür.

bazilari ise istirap içinde verirler ve bu aci onlarin vaftizidir.

ve bazilari vardir ki, ne vermenin acisini hissederler,
ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düsüncesi tasirlar;

onlar, su vadideki mersin agacinin kokusunu salisi gibi verirler.

böyle kisilerin ellerinde tanri dile gelir ve
onlarin gözlerinden tanri, dünyaya gülümser.

istendigi zaman vermek güzel bir davranis olabilir; fakat
istenmeden, ihtiyaci hissederek vermek çok daha anlamlidir.

ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
veris olayindan daha fazla sevinç getirir.

vermekten alikoyacaginiz herhangi bir sey olabilir mi?

sahip oldugunuz her sey bir gün verilecektir.

öyleyse simdi verin ve vermenin hazzini
mirasçilariniz degil siz yasayin..

çogunlukla söyle dersiniz:
'verecegim, ama hak edeni bulabilirsem.'

ne koruluktaki meyve agaçlari böyle düsünür,
ne de çayirdaki sürüler.

onlar, saklandiginda çürüyecek olani, yasayabilsin diye verirler.

herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
bir kisi, sizden gelebilecek seyleri de hak eder.

ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmis bir insan,
sizin küçük irmaginizdan da bir bardak su alabilir.

faydasindan öte, kabul etmenin gerektirdigi cesaretten ve
güvenden daha büyük bir deger var midir?

ve siz kim oluyorsunuz da, onlarin gögüslerini yirtarak
gururlarini korunmasizca ortaya seriyor, sonra da
onlarin degerlerini örtüsüz ve gururlarini
utanmasiz olarak degerlendiriyorsunuz?

önce kendinizi vermeye hak kazanmis ve
verme olayinda bir araci olarak görün.

çünkü gerçekte herseyi veren hayattir
ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediginizde,
sadece bir tanik oldugunuzu unutuyorsunuz.

ve siz alicilar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,ne kendinize
ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi tasimayin.

bunun yerine, armaganlari kanat yaparak,
verenle beraber yükselin;

çünkü borcunuzu gereginden fazla abartmak,
annesi özgür yürekli dünya,
babasi evren olan cömertlik olgusundan
süphe etmek demektir..."


halil cibran

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=halil+cibran

19
Genel Sohbet / Algı Yönetimi ve Toplum Mühendisliği
« : Haziran 14, 2012, 13:16:07 ÖS »
Bu başlığı açmama Hurriyet gazetesinin bugün Türk halkı Suriye'ye mudahaleyi destekliyor mu başlığı altında verilen şu chartlar oldu siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?



20
Genel Sohbet / Gıcık olmak için birebir :)
« : Haziran 01, 2012, 15:37:34 ÖS »

Sayfa: [1] 2 3 ... 9